Peynirin doğudaki kraliçesi
Buket Uzuner
-10 Aralık 2012
Kars’ın meşhur gravyerini, çok az miktarda üretilen Malakan şarap
peynirini ya da heriye tulumunu tattınız mı hiç? Yaz boyunca üretilip
mahzenlerde dinlendirilen bu özgün lezzetler kasım, aralıkta piyasaya çıkıyor.
Kış başında yapacağınız bir gezide yörenin tarihi zenginliğini keşfedebilir, bu
yıl açılan Boğatepe Peynir Müzesi’nde peynirlerin öyküsünü öğrenebilirsiniz.
Kars, tarihi, folkloru, mimarisi,
yemek kültürü üzerine ciddi ve derin araştırmaların yapılması ve yazılmasını
hak eden, Orhan Pamuk’un Kar romanına mekan olduğu için de İzlanda’dan Hindistan'a, Yeni
Zelanda’dan Japonya’ya dünya çapında tanındığına bizzat şahit olduğum bir
şehir. Ancak bütün bunların yanında ve üzerinde benim için apayrı bir yeri var.
O da peynir! Benim için Kars, peynirin kraliçesi bir şehir.
193 TÜRDEN 9’U TESCİLLİ
Peynir sadece peynir değildir.
Sadece bir gıda maddesi olmaktan daha önemlidir. Sağlıkla ve ekonomiyle
ilişkisi kadar tarımdan yemek kültürüne sosyolojik ve folklorik anlamları olan,
günlük hayatı ve tarihi ilgilendiren bir çevresel (ekolojik) ve kültürel
parametredir. Yine Kaşgarlı Mahmut’a dayanarak, peynirin (Uygur) Türkçe ilk adı
olan “udma” kelimesinin uyumak anlamına geldiğini ve bunun da sütün uyuması,
sütü uyutmak sonunda oluşan peynire, mecaz sanatının şahı Türkçe dilinin bir
mucizesi olarak verildiğini öğreniyoruz. Tabii burada durup, sevgili dostumuz
Artun Ünsal’ın “Süt Uyuyunca: Türkiye Peynirleri” adlı güzel kitabına da hemen
bir selam yolluyoruz. Destek Patent A.Ş. başkanı Kemal Yamankaradeniz,
Türkiye’deki 193 çeşit peynirden sadece 9’unun tescilli, lezzet ve hijyen
bakımından uluslararası standartlara uygun olduğunu söylüyor. Fransa’nın 360 çeşit peyniriyle haklı olarak
kültürel gurur duyduğu ve ulusal olarak da büyük iş olanakları yarattığını
unutmadan peynirin Kars’ta izini sürelim.
SÜTE TADINI 200 ÇEŞİT BİTKİ VERİYOR
Kars’taki peynir zavotlarından
(Rusça fabrika) alışveriş ederken, bu şehirdeki peynirin tarihsel hikayesini
merak edenler için bir müze olduğunu öğreniyoruz. Peynir Müzesi, Kars merkeze
45 kilometre mesafede, Boğatepe köyünde. 1880’de İsviçrelilerin kurduğu
mandırada, bu yıl 23 Şubat’ta açılmış. Boğatepe’de sayısı 200’den fazla bitki
çeşidiyle beslenen Zavot ve Doğu Anadolu Kırmızısı adlı sığırlarla, keçi ve
koyun sütünden geleneksel üretim teknikleriyle taze kaşar, eski kaşar, gravyer,
lor, deri tulum, heriye tulum, kısır inek sütünden yapılan nadide Malakan şarap
peyniri, Malakan beyaz peyniri, kuzu işkembesinden or tulum, otlu peynir, kelle
peyniri, tel, çürük ve çanak gibi peynir çeşitleri üretiliyor. Benim zamanım
kısıtlı olduğu için hijyenik ortamda üretim yapan mandıraları ziyaret edemedim
ama peynir fabrikasını, müzeyi ve Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği’ni kuran
Karslı çevreci İlhan Koçulu ile Peynir Müzesi’ni gezmek şansına sahip oldum. (http://www.peynirmuzesi.org/)
Türkiye’de ilk olan, ekomüzecilik örneği de sayılacak Peynir Müzesi,
broşüründe: “farklı kültürlerin karşılıklı etkileşimiyle İsviçreli, Rus
(Malakan), Alman ve yerli işadamları, usta ve işçilerin (kadınların) yöredeki
flora ve yerel hayvan ırklarını birleştirerek bu sürecin damaklarda nasıl bir
özgün tada dönüştüğünün hikayesi, çok sayıda görsel malzeme, döküman ve
zamanında kullanılan objeleri” sergilediği şeklinde anlatılıyor. Amaç
unutulmaya yüz tutmuş yerel peynir çeşitlerini hatırlatmak, korumak. Kars
kaşarı, gravyeri ve tereyağının üretim süreçlerini bu mütevazı ve gururlu zaman
tünelinden geçerek öğrenmek, Kars’a olan ilginin değerini arttırmaya da
yarıyor. Bir şehri keşfetmenin en iyi yönteminin, şehir mobilyaları arasında
sokaklarda gezmek kadar mutfağı dahil kültürünün perde arkasındakileri merak
etmek olduğunu iyi bilen gezginler, “Peynir Kraliçesi Kars”ı tanımak için
Boğatepe Peynir Müzesi’ne yollarını düşürecektir. Ben, süt süzme, mayalama,
teleme kesme, kepçeyle karıştırma, harbiyle pıhtı doğrama, pişirme, çifte
çember takma, peyniri kazandan çıkartma, preslenme, tuzlu su havuzunda ve soğuk
olgunlaştırma evrelerinin yapıldığı alet ve edevatları tek tek inceleme şansına
sahip oldum. Peynire çok düşkün biri olarak sütün peynire dönüşmek için
geçirdiği bu sihirli “uyku” (udma) ritüellerini ilk kez yakından öğrenirken
aslında Karslıları da daha iyi tanımaya başladığımı anlıyordum. Bu arada
trekking, dağ bisikleti ve botanik gözlemi gibi ekoturizm faaliyetlerinin de
yapıldığı Boğatepe köyünde konaklama olanağının bulunduğu bilgisini gezginlere
ve gezgin adaylarına duyurmak isterim. (İletişim: ekomuzezavot@gmail.com)
İKİ CİDDİ RİSK
Kars ile birlikte Ardahan, Iğdır
ve Ağrı illerini de içine alan bölgede faaliyet gösteren, Kalkınma Bakanlığı’na
bağlı 26 kalkınma ajansından SERKA’nın (Serhat Kalkınma Ajansı) turizme
katkılarını anmadan Kars’tan ayrılmak olmaz. SERKA, bu şehirlerin kaynak ve
olanaklarını belirleyerek sosyo-kültürel ve ekonomik refahı yükseltmek için
çalışan bir ajans. Benim de davetlisi olarak katıldığım “Turizm Tanıtım
Programı” aslında rehber Ersin Demirel’in hazırladığı “turizm keşif çalışması”
adlı kapsamlı ve özenli dört şehir kitabı eşliğinde bölgeyi tanıtmaya yönelik
bir geziydi. Kars, ayrılırken insanı mutlaka bir daha geri gelmeye mecbur
bırakan o özgün şehirlerden biri. Hani, “geldim, gezdim, gördüm, bana eyvallah”
diyemeyeceğiniz, giderken aklınız, değilse gönlünüzün kaldığı güzellerden...
Sevmek, kuru kuruya olmaz tabii. Sevmek, esirgemek de demektir. Şehri bu kadar
beğendiğim için esirgemek isterim. Bu yüzden Kars’ın kötü kömür yakıtı
nedeniyle akşamları yaşadığı çok ciddi hava kirliliğini, Kars Belediye Başkanı
ve Kars Vali’sinin dikkatine önemle havale etmek isterim. İkinci koruma konusu:
Ermenistan’da eskidiği için sızıntı yapmaya başlayan nükleer santralinin
yarattığı büyük tehlikedir. Kars’taki nükleer sızıntı sorununa mutlaka dikkat
çekmek isterim. Nükleer sızıntı sadece Kars’ın değil; suyu, sebzesi, meyvesi,
tarımı, hayvancılığı, eti, sütü ve peyniriyle tüm Türkiye’nin kuşaklar boyu
sürecek sorunudur. Kars’ı sevmiş ve yeniden gitmeyi isteyen bir gezgin, yazar,
çevreci ve özellikle de bir anne olarak Tarım ve Enerji Bakanları’na
Ermenistan’daki eskiyen nükleer santralin tamirine veya kapatılmasına maddi
destek vermemiz halinde en çok kendimize iyilik etmiş olacağımızı başka hiçbir
art düşünce ve planım olmadan naçizane hatırlatmak isterim. Bu vesileyle
nükleer santral aşıklarına da çok sitemle selam ederim!
Gökten üç Kars elması düştüğünü söylemek yine yazara düşecek ey okur! Uçakla 1,5 saat süren yolu göze almaya değen, kışı ve baharı ayrı güzel Kars’a gitmek hem kolay hem de bütçe dostu bir gezi. Geri dönerken uçak personeli, elinizde taşıdığınız vakumlanmış torbalarda evinize ve dostlarınıza götüreceğiniz nefis Kars peyniri kolilerine alışkın olarak gülümseyecek size.
Gökten üç Kars elması düştüğünü söylemek yine yazara düşecek ey okur! Uçakla 1,5 saat süren yolu göze almaya değen, kışı ve baharı ayrı güzel Kars’a gitmek hem kolay hem de bütçe dostu bir gezi. Geri dönerken uçak personeli, elinizde taşıdığınız vakumlanmış torbalarda evinize ve dostlarınıza götüreceğiniz nefis Kars peyniri kolilerine alışkın olarak gülümseyecek size.
Menkıbe anlatanlara hak
vereceksiniz
Kars, ilk kez ziyaretine
gelenlerin kendi hakkında daha önce bildiklerini silkeleyip atacak denli farklı
güzelliği ve çok kültürlü zenginliği olan özgün bir şehir. Türkiye’yi karış
karış gezenlerin orada birkaç gün geçirdikten sonra; 40 yıllık Rus işgal döneminde
yapılan ızgara şeklindeki şehir planından, bir zamanlar Kars vatandaşı olan
Slav asıllı, savaş karşıtı, domuz eti yemez Malakanlar’dan kalan barışçıl şehir
ruhuna, çoğu sonradan camiye çevrilmiş eski kiliselerinden, bazıları devlet ve
belediyece onarılmış ama çoğu restorasyonu bekleyen Baltık-Rus mimari örneği
binalarına, devam etmekte olan “halk aşıkları şenliği” geleneğinden,
mutfağındaki kaz eti lezzeti ve adı anılınca dahi ağzın suyunu akıtan muhteşem
peynirlerine kadar birçok özelliğiyle Kars’ın Türkiye’de eşsiz bir şehir
olduğunu anlamaları da bu yüzden.
Karslıların çoğu, şehirlerini serhatlık, gazilik, yiğitlik ve tarihi kahramanlık hikayeleriyle (menkıbeler) anmayı seviyor. Kendi gözlerinizle görüp, birkaç gün sokaklarında dolaştığınızda bile onların haklı olduğunu anlıyorsunuz. 860 yıldır kenti tepeden seyreden heybetli Kars Kalesi’nin hikayesi dahi tek başına şehrin geçmişi hakkında yerli ve yabancı her gezgini etkileyecek zenginlikte. 1153’de Selçuklular’a bağlı Saltuklu Sultanı Melik İzzettin tarafından yaptırılan, 1386’da Timur’un yıktığı, 1579’da Sultan 3’üncü Murad tarafından tekrar onartılan ancak bizim “93 Harbi” diye adlandırdığımız 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Ruslar tarafından yıkılan 220 burçlu Kars Kalesi, bugün özgün halinden çok şey yitirmiş olsa da Türkiye’nin en yüksek rakımlı şehrinin tepesinde, sırlarıyla birlikte hâlâ ayakta dikiliyor.
Karslıların çoğu, şehirlerini serhatlık, gazilik, yiğitlik ve tarihi kahramanlık hikayeleriyle (menkıbeler) anmayı seviyor. Kendi gözlerinizle görüp, birkaç gün sokaklarında dolaştığınızda bile onların haklı olduğunu anlıyorsunuz. 860 yıldır kenti tepeden seyreden heybetli Kars Kalesi’nin hikayesi dahi tek başına şehrin geçmişi hakkında yerli ve yabancı her gezgini etkileyecek zenginlikte. 1153’de Selçuklular’a bağlı Saltuklu Sultanı Melik İzzettin tarafından yaptırılan, 1386’da Timur’un yıktığı, 1579’da Sultan 3’üncü Murad tarafından tekrar onartılan ancak bizim “93 Harbi” diye adlandırdığımız 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Ruslar tarafından yıkılan 220 burçlu Kars Kalesi, bugün özgün halinden çok şey yitirmiş olsa da Türkiye’nin en yüksek rakımlı şehrinin tepesinde, sırlarıyla birlikte hâlâ ayakta dikiliyor.
Kentin tarihi zenginliklerle hafızası derin yaralarla dolu
İlk Karslıların (adları farklı da
olsa) 15 bin yıl önce bölgede yaşadığına dair buluntulara ulaşıldığı, Urartu,
İskit, Kimmer, Pers, Roma, Sasani, Emevi, Abbasi, Bizans, Bagratlı-Ermeni,
Selçuklu, Moğol, Gürcü, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Osmanlı, Rus ve Türkiye
devletlerinin hüküm sürdüğü Kars, Anadolu’nun Kafkaslar ve Orta Asya’ya açılan
kapısı ve tarihi İpek Yolu üzerinde verimli ve stratejik topraklara sahip
önemli konumuyla benzer yerleşim merkezleri gibi sadece uygarlık ve refahın
değil, işgal ve savaşların, yıkılıp yağmalanmanın, acı insan hikayelerinin de
odağı olmuş bir şehir... Kars’ın hafızası, tarihi zenginliği kadar, derin
yaralarla da dolu. Bu bakımdan kendisine yakıştırılan bütün unvanlar içinde en
çok Gazi Kars’ı hak eden gururlu bir kuzeydoğu güzeli o.
Kars adının nereden geldiğine dair birkaç farklı etimolojik çalışma bulunuyor.
Ben tarafsız kalmaya özen göstererek, eski bir meslektaşım (!) olan Kaşgarlı
Mahmut’un Divanü Lügati’t Türk kitabında açıkladığı şekliyle, Kars kelimesinin
“Deve veya koyun yününden yapılan elbise ve karsak derisinden güzel kürk
yapılan bir hayvan, ya da bozkır tilkisi”nden geldiğini aktarmayı seçtim.